Skip to main content
Korona Krizinin Küresel Boyutu

Korona Krizinin Küresel Boyutu

Türkiye bir yandan Korona salgınının yayılmasını engellemek, sağlık kurumlarının kapasitesini arttırmak, yeni tedavi yöntemleri bulmak ve bulunanlardan yararlanmak için çaba harcarken, diğer yandan da salgının ülke ekonomisine olan etkisini azaltmaya, mağdur grupların yaşam standardını belli bir seviyede tutacak önlemleri almaya çalışıyor. Bu önlemlerin ne denli isabetli ve başarılı olacağını henüz bilmiyoruz. Ama yardım kampanyalarından, sokağa çıkma sınırlamalarına kadar pek çok alanda adımlar atıldığı, teşvikler verildiği, tedbirler alındığı gerçek.

Ülke ekonomisini ayakta tutmak için muhtemelen daha da fazla tedbir alınması gerekecek. Çünkü salgın durdurulsa, aşı ve ilaç bulunsa dahi normal hayata dönülmesi, insanların eski tatil, yemek ve tüketim alışkanlıklarını yeniden benimsemesi zaman alacak. Dünyanın hemen her ülkesi gibi Türkiye de istihdam, gelir ve ödemeler dengesi anlamında turizm, yeme-içme sektörü, ulaştırma başta olmak üzere pek çok iş kolunda sıkıntılı bir dönem yaşayacak. Bu sıkıntı tüm tedarik zincirlerini ve genel olarak Türkiye ekonomisini etkileyecek, süreç daha fazla devlet müdahalesini kaçınılmaz hale getirecek.

Ancak ekonomisinin düzlüğe çıkması, hatta COVID-19 hastalığının kontrol altına alınabilmesi bile tek başına Türkiye’nin elinde değil. Ulusal tedbirler tabii ki alınmalı, ekonomik teşvikler mutlaka sağlanmalı. Fakat nihayetinde küresel bir sorundan, binlerce kilometre ötede çıkıp tüm dünyayı etkileyen bir salgından ve onun yarattığı krizden söz ediyoruz. Salgının ulaşmadığı hemen hiçbir ülke ve toprak parçası kalmadı. 213 ülke ve alan etkilendi. Salgın birkaç istisna dışında tüm ülkeleri içine kapanmaya, dışarıyla olan ilişkisini minimuma indirmeye zorladı.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 14 Nisan tarihli Durum Raporunda 1 milyon 812 bin 734 kayıtlı vaka olduğu, salgının başlangıcından bu yana 113 bin 675 kişinin hayatını COVID-19 yüzünden kaybettiği belirtiliyor. Ekonomik anlamda güçlü, siyasi ve askeri açıdan etkili ülkeler dahi salgınla baş etmekte zorlanıyor. İtalya ve İspanya’da sağlık sisteminin iflas ettiği, tedavi imkânlarının sınırlarına varıldığı söyleniyor. ABD’de de ciddi sorunlar yaşanıyor. Gelir düzeyi düşük 51 ülkenin dışarıdan destek almadan ayakta kalmalarının mümkün olmadığı vurgulanıyor.

Kısacası çözüm ulusal olduğu kadar da küresel. Salgının durdurulması için de, Türkiye ekonomisinin yeniden işler hale gelmesi için de uluslararası iş birliği, yardımlaşma şart. Türkiye’nin sadece içine kapanması, sınırlarını kapatması ne yazık ki yeterli değil. Kriz BM’nin “Ortak Sorumluluk, Küresel Dayanışma: COVID-19’un sosyo-ekonomik baskısına karşılık vermek” başlıklı raporunda belirtildiği gibi küresel ve bölgesel düzeyde de inisiyatif alınmasını gerektiriyor. Bu hem siyasi hem iktisadi hem de ahlaki bir sorumluluk. Türkiye kaynakları nispetinde ihtiyacı olanlara destek sağlamak zorunda.

Bu desteğin ne şekilde yapılabileceği, hangi alanlara öncelik tanınacağı, nasıl bir yol haritası izleneceği ise BM’nin Ortak Sorumluluk ve Küresel Dayanışma raporunda mevcut. Mart ayı sonunda yayınlanan rapor, örgütün 75 yıllık tarihinde böylesi bir sağlık kriziyle karşılaşmadığı notuyla başlıyor, amacının salgının durdurulması ve doğuracağı sosyal ve ekonomik yükün hafifletilmesi olduğuyla devam ediyor.

Raporun ilk bölümünde salgının kontrol altına alınması için devletlere kararlı bir tutum takınmaları önerilmekte, salgının yaygın olmadığı yerlere hazırlıklı olmaları çağrısı yapılmakta, tüm şüpheli vakaların test edilmesini istenmekte, karantina ve insanların yer değiştirmesine sınırlama getirme başta olmak üzere kısıtlayıcı tedbirlerin alınmasının önemini vurgulanmakta, etkin bir sağlık sisteminin ve sağlık çalışanlarının korunmasının gerekliliğinin altı çizilmekte, bilgi paylaşımı teşvik edilmekte. 

Raporun dördüncü bölümü ise salgının doğuracağı sonuçları nötralize etmek için üye devletlerden, özellikle de ekonomileri güçlü ve diğerlerine katkıda bulunabileceklerden destek ve dayanışma talebinde bulunuyor. Bu bölümdeki talepler küresel, bölgesel ve ulusal olmak üzere üç başlık altında toplanmış, taleplerin altyapısını oluşturan temel prensipler belirtilmiş.

Küresel düzeyde önerilen tedbirlerin başında insan merkezli bir yaklaşımın benimsenmesi geliyor, rapor işsizlerin korunması için tedbirler alınması gereğinin altını çiziyor.

İkinci öneri devletlerin içlerine kapanmanın cazibesine kapılmamaları, ticarete tarife dışı ya da başka engeller çıkartmamaları yönünde. Üçüncü öneride gelişmekte olan ülkelere destek olun deniyor. Ödemeler dengesi zaten bozuk ülkelerin bu krizden daha da fazla etkilenecekleri, dolayısıyla da onların vadesi gelmiş borçlarının ertelenmesi gerektiği vurgulanıyor. Dördüncü öneri uluslararası finans kuruluşlarının ve merkez bankalarının iş birliğiyle doğabilecek likide krizleri için tedbir alınması doğrultusunda. Bu bölümün son kısmında ise uygulamadaki yaptırımların hafifletilmesi gündeme getiriliyor.

Hiç şüphe yok ki Türkiye’nin burada detaylarına giremediğimiz ancak raporun öngördüğü ulusal önlemleri alması, insan haklarını ve demokrasisini güçlendirmesi, KOBİ’lere destek olması, eğitimdeki sorunları gidermek için çalışması, özellikle de kutuplaştırıcı siyasetini terk etmesi şart. Salgının durdurulması için de ulusal düzeyde hala yapması gerekenler olduğu anlaşılıyor. Diğer yandan Türkiye’nin kaynakları el verdiği ölçüde başta komşuları olmak üzere yakın iş birliği içinde olduğu ülkelere destek vermek için de çaba göstermesi, daha da önemlisi uluslararası toplumu BM tarafından hazırlanan raporun beklentilerine uygun bir şekilde harekete geçirmek amacıyla siyasi ve diplomatik çaba harcaması gerekiyor…

Prof. Dr. Mensur Akgün
Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı
Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi (GPoT) Birim Başkanı